Pazar, Eylül 13, 2009

Sürdürülebilir Kalkınmaya İnanıyor musunuz? Bilin ki o size inanıyor!

Alışveriş yaparken bir markayı neden tercih ederiz? a.Beğendiğimiz için b.Ucuz olduğu için c.Kaliteli olduğu için d.Ruhumuza hitap ettiği için vs… vs… Diğer açıdan baktığımızda, ürünümüzü satmak için bu kriterler yeterli mi? Yoksa tüketiciler için önem kazanan başka kriterler mi oluştu? Tüketici profili tamamen değişti. Çok daha fazla araştıran, okuyan, internette dolaşan, bilinçli ve dünyadaki gelişmelere hakim tüketici kitlesi her geçen gün büyüyor. Markalardan beklentiler farklılaşıyor. Bu farklılık, markaların yönetim stratejilerini de değiştiriyor. Sadece üretip satmak değil, elde edilen gelirin bir bölümünün toplum yararına kullanımı fazlasıyla önem taşıyor. Sürdürülebilir Kalkınma, dünyanın gündeminde. Dünya markaları için, dünya insanına katkıda bulunmak önemli bir kriter. Sürdürülebilir Kalkınma, kuruluşun kurumsal davranış biçimini, kimliğini ve buna bağlı olarak da ulusal ve uluslararası pazarlardaki itibarını etkiliyor Sürdürülebilir Kalkınma kavramı, “gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin, bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilecek kalkınma” olarak tanımlanıyor. Bir başka deyişle, insanla doğa arasında denge kurarak, doğal kaynakları sonuna kadar tüketmeden, bugünün ve geleceğin yaşamını ve kalkınmasını programlama anlamını taşıyor. Temel olarak sürdürülebilir kalkınmanın üç yönü var: Ekonomik açıdan; dünya piyasalarıyla rekabet edebilen, insanların temel ihtiyaçlarının uygun şekilde karşılandığı, refah düzeyini yükseltici, Toplumsal açıdan; adil, eşitlikçi, dezavantajlı grupları kapsayıcı ve yaşam kalitesini artırıcı, Çevre ve doğal sistemler açısından; önleyici, koruyucu, iyileştirici Sürdürülebilir kalkınma, ekonomik, toplumsal ve çevre açısından birbirini destekleyici ve bütünleyici; nesiller içi ve nesiller arasında dengeli olarak planlama ve yönetme süreci olarak görülüyor. Diğer yandan sürdürülebilir kalkınma, bir şirketin kurumsal davranış biçimini, kimliğini ve buna bağlı olarak da şirketin ulusal ve uluslararası pazarlardaki itibarını etkiliyor. Birçok kurumun önceliğinde daha fazla kar edebilmek var, toplumsal konular ikinci plana atılabiliyor Bugün karlılık, yasalar ve iş imkanları dahilinde, oyunu piyasa kurallarına göre oynayan her kuruluşun, toplumsal sorumluluk çerçevesinde üzerine düşen görevleri yerine getirmeleri çok fazla önem taşıyor. Yine de birçok kurumun önceliğinde daha fazla kar edebilmek var, toplumsal konular ikinci plana atılabiliyor. İnsan hakları, çalışan hakları, çevre konuları fazlasıyla özen gösterilmeye başlanılan konular… Diğer yandan, dünya örnekleri bir yana, ülkemizde de kuruluşlar inanılmaz boyutlarda, eğitim, kültür & sanat, sağlık, çevre konularında kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarına katkıda bulunuyorlar. Adeta birbirleriyle yarışır haldeler. Ancak yine de ülkemizde eğitimsiz kişiler, ağaçsız bölgeler, sağlıksız nesiller, korunamayan tarihi yerler bulunuyor. Düşünsenize, bir de kuruluşlar devletin çalışmalarına katkıda bulunmasaydı, sivil toplum aracılık etmeseydi ne olurdu? Kuruluşların çabalarına rağmen, toplumsal konulardaki açıklar kapanmıyor, sadece açısı daralıyor. Dünyadaki ekonomik kriz güven krizini de beraberinde getirdi. Kuruluşların “dürüstlük” ilkesi ile hareketi “sosyal kabul” sağlıyor. Bunun devamında ise kendi faaliyet alanlarımızda hareket ederek “nasıl bir dünya istiyoruz? nasıl bir toplumda yaşamalıyız? bizim rolümüz nedir?” sorularına cevap aramalıyız. Şeffaf ve açıklıkla hareket edebilirsek buna bağlı toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirebilir ve sürdürülebilirlik kazanabiliriz. Ülkemizde ve dünyamızda, iyi liderlere, toplumu düşünen kuruluşlara insanlığın ihtiyacı var Diğer yandan kuruluşlara bu açılımları kazandırmak da önemli “liderlik” vasıflarıyla oluyor. Yenilikçi olmak, farklı olmak gibi özellikler, toplumun nabzını tutabilmek, geleceği ve sorunları tahmin edebilmek önem taşıyor. İyi bir lider, toplumun geleceğini öncelikle düşünür ve yatırımını geleceğe dönük yapar. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramları, dünyada artık sürdürülebilir kalkınma olarak da tanımlanabiliyor. İyi liderlere, toplumu düşünen kuruluşlara insanlığın ihtiyacı var, ülkemizde de dünyamızda da… Buraya nerelerden mi geldim derseniz, TÜHİD’in son dönemdeki iki etkinliğinden yola çıktım. Biri “Sürdürülebilir İletişim” konusunda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Dünya Bankası’nın danışmanı, Novartis Kalkınma Vakfı Başkanı Prof.Dr.Klaus Leisinger’in görüşleri oldu. Diğeri ise TÜHİD 8.Altın Pusula Halkla İlişkiler yarışmasında 130’a yakın kuruluşun iletişim projelerini inceleme imkanı buldum. Kuruluşların topluma katkıları heyecan vericiydi. Hepsine teşekkür ediyoruz. Toplumdan kuruluşa, kuruluştan topluma, dünya dönüyor, ama dileğimiz daha yeşil, daha huzurlu, daha insani, daha mutlu olarak…

Hiç yorum yok: